Bir Tutku Bu- Tanbay SÜELÖZGEN

levrek/seabass

Mendireğin tam ortasındaydım çıkıntıyla aramızda yaklaşık kırk-elli metre mesafe vardı, konuşlandığım yer, neredeyse suya paralel bir kaya silsilesi idi. Sağ tarafım bazen tepenin üstündeki kampçıların ışıklarıyla aydınlanıyor sol tarafım nispeten daha aydınlık karşı kıyıda yanan sokak lambalarının ışıkları suya vuruyor limandaki beyaz bir minibüsten hafif şekilde müzik sesi geliyordu.

Sokak lambalarına doğru kamışı hayli zorlayarak ikinci atışımı yapmıştım ki, misinanın boşluğunu alıp yaptığım ikinci sert harekette makineden o inanılmaz ses geldi.

“Cırrrrrr” işte hep düşündüğüm hayalini kurduğum, kurguladığım ses kulaklarımdaydı,

Balık, yapay yemi almış karşı kıyıya doğru gitmeye çalışırken O ana kadar tüm okuduğum ve duyduklarım hızla geçti aklımdan.

Kamışı tatlı-sert kaldırıp tasmaladım, karanlık olduğu için ilk anlarda tam yer tespiti yapamasam da nerede olduğunu ancak kamışın ucundan ve liman ışıklarının sudaki aksinden kavrayabiliyordum.İlk tasmadan sonra kalama sesi azalmış balık kıyıya dik olarak yüzmeye başlamıştı.
Misinayı mümkün olduğu kadar balığın yüzüş doğrultusuna dik ve gergin tutmaya çalışarak sarıyordum makineyi.

Teorik bilgiler pratiğe dökülmüş, içgüdünün hakim olduğu, bir oyunun parçasıydım artık.

Çok büyük olmadığı düşündüğüm balık bir anda tekrar açığa dönüp yol istemeye başladı suya paralel olan kamışı dikleştirip sarmaya devam ettim. Ben sardıkça balık ışıkların sudaki aksini yararak şapırtılar çıkararak önümde büyük bir yarım ay çizmeye başladı, kıyılamaya başladığında kamışı eğerek makineye yüklendim artık yorulmuş olmalı ki sağ tarafımdaki kayanın önünde çırpınmaya devam etti içimden bir ses “kaçıracaksın şimdi kaldır” diyor, diğer ses “bu heyecan bile sana yeter kaçarsa bile kimsenin bilmesine gerek yok” diyordu,

Misinayı boşluk vermeyecek şekilde sağ elimle kavrayıp, ilerleyerek hafifçe kamışı diktim balık kafasını sudan çıkarıp yanımdaki kayanın önünde çırpınırken solungacından kavrayıp “seni bırakmam” dediğimi hatırlıyorum. Balık çırpındıkça elime bir şeylerin battığını hissetmemiştim bile.

Nefes nefeseydim…

Temmuz 2008 Çanakkale
——————————-

Kurallarını oynarken öğrendiğiniz bir oyun düşünün, içinde büyük heyecanlar, hezimetler olan, yanlışları affetmeyen, kısacası hedefi ve amacı sizin belirlediğiniz, ama doğruları içgüdülerinizle bulduğunuz
Dengenin hangi tarafında duracağınıza karar verdiğiniz, tekniği ve taktiği her an değişebilen bir oyun…

Tanımlaması hem kolay, hem de bir çok disiplini kapsadığı için zor olan “Amatör Balıkçılıktan” bahsediyorum.
Kolay çünkü çok basit bir el oltasıyla deniz kenarına inip balık tutmakta mümkün,
Derin mavilerde çılgın mücadeleler yapmak, kamçı gibi incecik takımlarla inanılamayacak büyüklükte balıklar avlamakta.

İnanın mümkün …

Sizin doğrularınızla, oyunun doğruları aynıysa ve Amatör Balıkçılığa doğru yerden bakıyorsanız , yukarıda ki gibi bir avın sonunda ne kadar balık avladığınız değil, avla mücadelenin niteliği önem kazanmakta, hele ki ayaklarınız yerden kesen, ilk mücadelenizse eğer, iki tane balıkla eve dönmek bile geçer aklınızdan.

Etin önemli olmadığı, yakalama sürecinde aldığınız hazla ve avınıza gösterdiğiniz saygıyla ilgili bir ruh hali ;
Öyle bir süreç ki avın gerektirdiği donanımın, ekipmanın, aracın gerekiyorsa yolun ve daha bir çok şeyin planlanmasıyla başlayan, yapay yeminizin veya takımınızın suya değmesiyle, medeniyetten ve yarattığı her türlü stresten alıkoyan bir süreç.

Saygı bekleyense, panayırda hedefe bağlanmış ateş etmemizi bekleyen bir balon değil,

Kendi yaşam alanında etkin olmak, her saldırısını başarıyla uygulamak zorunda olan, kaçan, kovalayan, göç eden, kas ve kuvvetten ibaret usta bir avcı….

Bir kerede kaç kova, kaç kilo, kaç dizgi, balık aldığımız hazzı arttırabilir…?
..
..
Balık tutmaya heves edip bu konudaki çabalarımız arttıkça değişik türler ve av tarzları çıkıyor karşınıza
kimisine dönüp bakmıyorsunuz, kimisi de tutkunuz oluyor, kimimiz çaparisiyle kimimiz yemli dip takımıyla mutlu, kimimiz Kilometrelerce yol kat edip yeni yerler keşfetmek, avlanmak adına ormanların içinde derelerde ararken avını, kimimiz sarp kayalıklarda, bakir kıyılarda, tutkusunu tatmin ediyor, kimimiz teknesiyle tek başına maviliklerde adrenalin peşinde.

Kişiliğimiz av tarzımızda kendini belli ediyor bazen, bazende gizli kalmış yönlerimizi keşfediyoruz avlanırken,

Suyu, havayı izliyoruz kısaca ait olduğumuz vahşi yaşamın parçası olmaya çalışıyoruz.

Kendimizi sınıyoruz, zorluyoruz, her av kendi başına bir hikaye kendi başına bir tecrübe, balık avlamayı öğrenmenin en sağlam yolu oluyor.

Paylaşıldığında daha da zevkli olan belkide yaşanan rekabetlerden beslenen, balığın bazen gerçekten bahane olduğu, farklı kültürlerden gelmemize rağmen bir araya geldiğimizde aynı dili konuşabildiğimiz bir tutku bu.

Tutkumuza sahip çıkalım…

İğneniz keskin, yolunuz açık olsun
Rastgele

Tanbay SÜELÖZGEN

isobder

2015 yılında kuruldu

You may also like...